Yogayla ilgili olarak herkesin enteresan bir başlama hikayesi vardır. Bence benimki de öyle :D İlk yoga dersimi ve yogaya başlama hikayemi anlatıyorum.
30 yaşında, hayatında spor yapmamış, hiç bir zaman kilo problemi olmamış biri olarak spor salonuna başlamaya karar verdim. Tembellik üzerime yapışmış bir özellik olduğundan evime en yakın spor salonunu seçtim ve beni gitmeye zorlasınlar diye iki ablamı da yanıma çektim. Salonu gezdirdikten sonra ölçüm yaptılar, yağ oranım %14. Çevremde kötü bakışlar var. Spor için amacınız ne diye soruyorlar. Klasik cevaplar zayıflamak için, sağlıklı olmak için, yaşam biçimim vs. Ben de cevap; daha sağlıklı olup daha çok yemek yiyebilmek için. Neyse salona yazıldım yürüyüş, bisiklet falan aşırı sıkılıyorum. Dedim ben en iyisi grup derslerine gireyim. Bir müddet sonra salonda yoga derslerinin başlayacağı haberi geldi. Salonda bir heves bir heves. İlk ders günü dedim ki bir deneyeyim. 1 saat 15 dk. Aman Yarabbim nasıl sıkıldım nasıl nefret ettim nasıl saçma buldum anlatamam. Ders sonrası ilk cümlem “Hayatımda bu kadar saçma bir şey görmedim” oldu :D Ve ben bu dersten 2 sene sonra yoga eğitmenliği eğitimini tamamlayıp sertifikalı bir eğitmen oldum. Ben o gün yogayı bıraktım ama belli ki o beni bırakmak istememiş.
İlk dersten bir kaç ay sonrasıydı. O dönemde kurumsal hayatın içinde durmak nedir bilmeden çalışıyorum. Masa başında geçirdiğim aşırı zaman bana beni hiç rahat bırakmayan sırt ağrıları olarak geri döndü. Uzun süren fizik tedavi süreci, tansiyonumu düşüren iğneler, elektrik, sıcak, çamur,masaj sonunda sevgili doktorum benim için yapabileceği başka hiçbir şey kalmadığını söyledi. Nasıl yani? Sırt kaslarını kuvvetlendirmek için git pilates yap fitness yap yoga yap demesiyle beraber boynumu büküp tekrar kendimi yoga dersinde buldum.
Derslere giriyorum ama en arka da ve köşede bir yerlerdeyim. Hiç dikkat çekmemek niyetindeyim tabi ki. Ders boyunca içimden gün yüzü görmemiş küfürler film şeridi gibi geçiyor. Yoga yapıyor gibi görünüyorum ama alakam yok. Çünkü sürekli odağım etrafımda. Pozu yapabiliyormuyum, nasıl görünüyorum, herkes yapabiliyor mu, sürekli bir kıyas halindeyim. Sonra da oh iyi geldi deyip çıkıyorum salondan. Tek derdim niye baş üstü duramıyorum, split yapmak için ne kadar süre daha uğraşmam gerek.
Devam eden dersler derken artık derslerde konuşulanları da duymaya başlıyorum. İlk duyduğumda ne anlatıyor bunlar dediğim şeyler ilgimi çekmeye başlıyor artık. Sonra bazı güzel kitaplar giriyor kitaplığıma. İş yerinde daha stressiz iş yapmaya başlıyorum. Düzensizlik olarak görmediğim şeyler düzene girince farkediyorum, hayatımda bazı şeyler bazı duygular bana ait değillermiş.
Böyle devam ederken işimden ayrılmam gerekti. Bende bir arkadaşımla seyahate çıktım kafam dağılsın diye. Hiç tanımadığım bir otobüs dolusu insanla 20 gün Avrupa. Toplu tanışma esnasında yoga yapıyorum dedim. Nasıl olduysa bütün otobüs rehber de dahil beni yoga hocası sandı. Koca bir grup insan aynı şeyi nasıl yanlış anlar? Evrenin minnoş bir şakası J Yok efendim hoca değilim desem de kimseye anlatamadım ben de koyverdim gitti. Turun sonlarına doğru farkettim ki bu hitap hoşuma gitmeye başladı. İşte o zaman verdim kararımı. Neden olmasın dı ki? Sonuçta işimden de ayrılmıştım. Hoca olmama gerek yoktu zaten artık severek yaptığım yogayı ve pratiğimi geliştirecektim sonuçta.
Ve işte böyle başlamış oldu benim yolculuğum. Nefret ettiğim ilk dersten 2 sene sonra yoga eğitmenliği eğitimine başlıyordum. Eğitimde yolumun nasıl değiştiğiyse bir sonraki yazının konusu olsun. Bu yazımda yogaya önyargılı bakanlar, ay napıyorsunuz uçuyormusunuz, uyuyormusunuz diyenler, ben yapamam ki diyenler için burda dursun bakalım. Kim bilir sizlerde ne hikayeler vardır?
Kommentarer